Marka, Görmeyeli Ne kadar da Değişmişsin ?

İletişim imkanları ve zaman ilerledikçe gelişen sadece teknoloji değil; insanların ihtiyaçları, birbirleri ile kurdukları ilişkiler doğal olarak ticareti yapma biçimi de gelişiyor ve değişiyor.

İki somut ürünün takas edilmesiyle başlayıp gelişen ticaret yerini bir ürün (ya da hizmet tabii) karşılığı paraya bıraktıkça, insanların da doğal çabası para karşılığı verdikleri ürünlerine değer katmak için yöntemler aramak oldu.

Zamanla pek çok etkenin içinde gelişimini en fazla sürdüren ve günümüze gelindiğinde en güçlü değer aracı da marka oldu. Sığır çobanlarının hayvanlarını birbirlerinden ayırmak için vurdukları damga, bugün tüm taşınmazların toplamından fazla değere sahip olan, değeri milyar dolarlarla ifade edilen markalar haline geldi.

Uzun süre damgadan ibaret kalan marka, zamanla yazı ile ifade edilir oldu. Sanayi devrimi ile birlikte seri üretim yapma zorunluluğu pazarlama ve reklam sektörlerini doğurdu.

Pazarlamacılar markalarının dertlerini anlatırken önce sadece ürünün ne olduğunu ve ne işe yaradığını anlattılar. Daha sonra markalar birer vaat içerir hatta çok başarılıları birer hayat tarzı önerir oldular. (Harley Davidson, Marlboro vb. )

Ürün ve hizmetlere ait markalar ete kemiğe bürünüp kişilik sahibi olmaya başladıkça, pazarlamacılar markalarının iletişim tarzlarını hatta vücutlarını da geliştirip değiştirdiler. Doğal olarak bu insanlar (markaları kastediyorum) farklı mecralar da yaratıp, bu mecralar aracılığı ile tüketicisine (hedef kitlesine)ulaşır hale geldi.

Önceleri damgadan ibaret olan marka, harflere; harfler karakteristiği olan harflere; onlar logolu ve harfli hallere hatta bazı markalar tamamen şekilden oluşan logolara dönüştüler. Sanırım katılırsınız bu açıdan en başarılı olan da Nike’dır.

Teorik bilgi, mecra ve hedef kitle ile ilişki kurma biçiminde bunca değişiklik olurken; sınai mülkiyet açısından marka türlerinde de doğal olarak çeşitlenme çok arttı.

Bu uzun girişi marka ihtiyacının sınai mülkiyete nasıl yansıdığını aktarabilmek için yaptım. Gelin ülkemizde mevzuatı olan olmayan tüm uygulamaları ile dünyada kabul görmüş marka türlerine bir bakalım.

Düz yazı ile ifade edilen markalar:

Philips – Volvo – Mudo – Migros gibi..

Logo ile ifade edilen markalar:

Logo ve yazının birlikte kullanıldığı markalar:

Şekil Markaları: Genellikle içinde sunuldukları paketin özgün şeklinin bir marka haline geldiği durumlardır. Bazen ürünün kendi şekli de ikonikleşerek bir marka halini alır. (Ör: Vespa Motorları)

Konum markaları: Belirli bir işaret, renk ya da unsurun ürün üzerindeki konumu nedeniyle markalaşan olgulardır.Ayakkabı sektöründe sıkça rastlanmaktadır.

Renk Markaları:

Ses Markaları:

İşletmeler ya da kişiler ile özdeşleşen (Ör: Ürünlerin reklamlarında kullanılan jingle adı verilen kısa müzikler) ve ses ile ifade edilebilen markalardır.

Hareket Markaları:

Yine işletmeler ya da kişiler ile özdeşleşen, yapıldığı – gösterildiği taktirde marka sahibini niteleyen hareketlerden oluşan marka türüdür. Nusr-et işletmelerinin sahibi olan Nusret Gökçe’nin “tuz ekme” hareketi ülkemizde marka hareketi olarak tescile ilk başvurulan hareket markasıdır.

Bu marka türlerine ek olarak Multimedya, Doku ve Hologram markaları da Avrupa Birliği ve Amerika’da tescil anlamında kayıt altına alınan farklı marka türleridir.

Teknoloji markalar için iletişim kanalı anlamında yeni mecralar açtıkça, bizler de yeni marka türleri ile karşılaşacağız sanırım.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Facebook

LinkedId