Kanatlarını saniyede 200 kez sallar ve saatte 24 km hızla uçabilirler.
Büyük 2 göze sahipmişler gibi görünseler de aslında 5 gözleri vardır. O büyük 2 gözün arasında ışık yoğunluğunu yorumlamalarına yardımcı olan 3 gözleri daha bulunur.
İletişim kurmak için dans ederler. Bu dansa sallamak/sallanmak anlamlarına gelen “waggle” denir.
Ortalama bir kolonide 50.000 – 80.000 tanesi bir arada yaşar.
Günde yaklaşık 2.000 çiçeği ziyaret eder.
500 gr bal yapabilmeleri için yaklaşık 2 milyon çiçeği ziyaret etmeleri ve 88 bin km yol kat etmeleri gerekir.
Bir tanesi hayatı boyunca, bir çay kaşığı balın 1/12’sini üretir. Yaklaşık 300 milyon yıldır dünya üzerindeler.
Yukarıda sayılanlardan anlamışsınızdır, dünyadaki bitki üremesinin %80’ini sağlayan Arılar’dan bahsediyoruz.
50 yıl içinde dünyanın en büyük perakende organizasyonu oldular. Her hafta 28 ülkede 11,700 mağaza ve çeşitli ülkelerdeki eticaret sitelerini 270 milyona yakın insan ziyaret ediyor.
2018 yılı gelir hedefi 500 milyar $ ve 2,3 Milyon kişi ve kurum onların adına çalışıyor.
Bu acayip sayıların sahibi de (her ne kadar satın alma ve IK süreçleri tartışılsa da) Amerikalı perakende devi Wallmart’a ait.
Peki arılarla Wallmart’ın ne ilgisi var ?
Açıklayacağız ama önce şunu belirtelim, bu yazı “ya bizim patentle ne işimiz olur? Alıyoruz – satıyoruz, küçük bir işletmeyiz vb. “ düşünceler içinde olan girişimciler için.
Önümüzde duran geleceğin ne tarafa doğru ve ne hızda, ne tarz bir düşünce haritası doğrultusunda ilerlediğine iyi bir örnek.
Wallmart isimli (bildiğiniz market!) perakende şirketi, gerçek arı gibi mahsulleri potansiyel olarak tozlaştırabilen, teknik olarak “polenleşme uçağı” olarak adlandırılan otonom robotik arıların patentini aldı.
Yanlış duymadınız, dev bir market zinciri yapay arı yapıp bunun patenti için başvuruda bulundu. Şirketin bu konuda net bir açıklaması olmasa da uzmanlar, şirketin tarıma girmeyi ve gıda tedarik zinciri üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmayı umduğunu düşünüyor.
Peki bu ne demek ? Bu büyük sermaye sahibi şirketlerin yeni dünya düzeninde onların tedarikçisi olarak yaşamak için bile!, teknoloji üretmek ve (daha iyi bir sistem çıkana kadar) bunu patentle koruma altına alıp faaliyet alanının bir parçası yapmak demek. Bu, kabaca bundan sonra Wallmart (Buradaki Wallmart adının yerine Apple, Nike, Samsung istediğiniz şirketi ve markayı yazabilirsiniz…) örneğin; Ukrayna’dan buğday, Türkiye’den bal, Hindistan’dan ya da Mısır’dan gömlek almayacak demek.
Bu, yüksek teknoloji üretim ve ihracatı yapamayan bizim gibi ülkelerin ihracat gelirlerinin çok azalması ve hızla fakirleşmek demek.
Tabii ki Wallmart, Apple, Nike gibi firmalarla bizim kobi ya da büyük firmalarımızın kendi başlarına rekabeti söz konusu değil. Mutlaka Güney Kore, Almanya gibi ülkelerin yaptığı gibi proje bazında devlet ortaklığı ve yol göstericiliği gerekiyor.
Ama bizim firmalarımızın da artık, devletten 24. vergi affını istemek yerine “şöyle yüksek teknoloji içeren bir projemiz var, gelin ortak olun bize yol gösterin” demeleri gerekiyor.
Patent veri kaynakları yeterince açık durumda. Daha düzenli ve iyi işleyen kaynaklar da cüz’i sayılabilecek bütçelerle kolayca ulaşılabilir halde. Kullanmayı bilmiyor olabilirsiniz. O noktada da bizim gibi patent vekilleri devrede.
Önce patentler üzerinden ilgili alandaki durumun tespiti, sonrasında kalan boşlukların doldurularak tüketimi mümkün bir ürüne nasıl ulaşılır ve patentle nasıl korunur konusuna; yani “Patent Odaklı Ar-Ge” meselesine hızla girmemiz gerek. Ondan sonra marka ve markalaşan ürünün sağlayacağı değerin tekrar, “Patent Odaklı Ar-Ge” ye aktarımı şeklinde bir döngü yaratarak bir Wallmart, bir Nike, bir Samsung sahibi olabiliriz.
“Adamlar aldı götürdü, biz bu saatten sonra ne yapabiliriz” diye düşünmeyin. ABD Patent Dairesi Müdürü Charles Duell 1899’da “İcat edilebilecek her şey icat edilmiştir, patent bürosu kapatılsın” demişti 😊 Teknolojide geldiğimiz nokta ortada. 1964’te aya inen Apollo mekiğinin hardiski 64mb’tı.
Son söz: Bir ağaç dikmek için en iyi zaman 10 yıl önceydi. İkinci en iyi zaman şimdi.