Hangi Ülkenin Robotunu Alırsınız?

Bir robot alacağınızı hayal edin. Şöyle insana benzeyen, ev işlerini yaptırabileceğiniz; mesela yerleri süpürecek, çamaşırı bulaşığı yıkayacak, ortalığı temizleyecek vs.

Yani artık zihnimizde oluşan algı dolayısıyla “sıradan” diyebileceğimiz fonksiyonları yerine getirecek bir robot satın alacaksınız.

Güneşli bir cumartesi günü robot pazarına! gittiniz ve ürünleri inceliyorsunuz. Ve yine diyelim ki robotların markaları da ülke isimleri olsun. Yaklaşık üç saatlik bir araştırmadan sonra listeyi toplamda dört adaya kadar indirdiniz ve karar noktasına geldiniz. Bu dört adayın bütün özellikleri aynı olduğu gibi varsayalım fiyatları da aynı olsun.

Seçtiğiniz robotların markaları da şöyle:

Robot 1 – Markası : Amerika

Robot 2 – Markası: Almanya

Robot 3- Markası: Japonya

Robot 4- Markası: Çin

Şimdi soru şu: Hangisini alırdınız, neden?

Sizin cevaplarınızı çok merak ediyorum.

Bu arada ben hemen kendi rengimi belli edeyim. Çok da düşünmeden Japonya markalı robotu alırdım. Gelelim nedenlerine…

Çin’i almazdım çünkü istediği kadar iyi olsun, diğerlerinden birinin taklidi nasıl olsa diye düşünürdüm. Mesela bozulsa, (diğerlerinden daha ucuza parça ya da destek bulacağımı bilmeme rağmen) yedek parça ya da yazılım için muhatap bulabilir miyim diye endişe ederdim.

Almanya markalı robotu almazdım çünkü, bilirdim ki; işleri şaşmaz bir dakiklikte ve düzende yapar ama, belki 10 yıllık çalışma hayatı boyunca bir kere bile espri yapmaz ya da benim yaptığım amaçsız bir hareketi anlamsız gözlerle takip eder, 10 yıl sonra bile hatırlatıp moralimi bozardı. Parça falan lazım olsa, her halde şöyle bir cevap alırdım. Merkez fabrikadan gelecek 3 ay beklemeniz lazım, yerine başka robot verelim. O zaman da ben şunu düşünecektim: STOK diye bir kelime var, hiç duydunuz mu?

Amerikalı robotu da almazdım çünkü, 6 ay sonra bilmem kaç dolar karşılığı yapacağım yükleme ile duvarları da siler ya da 100 dolar daha verirsem camları da parlatacağını belirten tekliflere maruz kalırdım. Hiçbir şey olmasa, ayda en az 2-3 tane “onu aldınız ama bakın bu daha gelişmiş versiyon” İçerikli mailler ya da sosyal medya mesajlarına muhatap kalırdım. Her doğum günümde tanımak konusunda pek de hevesli olmadığım üreticiden saçma sapan doğum günü mesajları gelirdi. Hatta şunun bile olacağına eminim, robotu aldığım tarihten 1 yıl bile geçmeden yeni versiyonun Kıvanç Tatlıtuğ ile asansörde kapalı kaldığı ve robotun asansör kabinini nasıl bir mutluluk mekanına çevirerek danslar yaptığını gösteren reklam önüme düşecektir. Tabii göremediğimiz kısımda, kabinden çıktıktan sonra Kıvanç Porsche ‘u ile partiye; robot elinde deterjanla bulaşığa dönecek o da ayrı bir yazı konusu.

Japonya markalı robotu alırdım. Neden ?

Fiziki dünyada (film, dizi vs değil yani) gördüğüm ilk adı olan robot Asimo bilinç altımda beni yönlendirirdi. Bütün çocukluğum ve gençliğim boyunca teknoloji adı geçen her noktada var olan ve benim hayatıma dokunan hemen her teknoloji içerikli üründe olan Japonya markası, ben farkında bile olmadan satın alma kararımı yönlendirirdi. Bilirdim ki, bir arıza yaşasam aradığım call center’daki arkadaş işi yokuşa sürmeden ya da yeni bir şey daha satmaya çalışmadan benim sorunumu çözecek. Üstelik çözse de çözemese de bana “yenik tüketici” gibi değil, insan gibi davranacak. Üstelik gerekli olan parça ya da yazılımı da “mecbur nasılsa” dürtüsü ile değil “mantıklı” bir fiyata bulacağım. Pek çok başka şey daha sayabilirim ama son olsun: Bir üst versiyonu da kendimi aptal gibi hissedeceğim kadar kısa bir süre sonra değil de, bana “ya bak adamlar çalışıp yapmış işte daha iyisini “ dedirtecek kadar mantıklı bir süre sonra piyasaya sürecekler. Ben de kazıklandım mı diye kara kara düşünmeyeceğim.

Benden bu kadar. Sizlerin cevaplarını da çok merak ediyorum.

Bu arada bütün bunları niye yazdım ? Ülkeler de kendi başlarına birer markadır ve ciddi şekilde yönetilmesi gereklidir demek için…

 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Facebook

LinkedId