Bu bayram konusu itibariyle kısıtlı bir çevreyi ilgilendiriyor gibi dursa da aslında tüm dünyanın bayramı. Bu bayram; bugün bu yazıyı yazabilmemizin, birbirimizi uzak mesafeden arayabilmemizin, araçla hareket edebilmemizin, atmosferin dışına çıkıp başka dünyaları aramamızı sağlayanların, bir bardak şerbetten 80 milyar dolarlık marka yaratanların, yaptıkları tasarımlarla “moda” diye bir kavramı hayatımıza sokanların bayramı. Bu bayram, başkalarına daha rahat ve konforlu bir hayat sunabilmek için çekinmeden hayatlarını ortaya koyabilen “Wilbur ve Orville kardeşler” gibi insanların dünyayı bir adım ileri taşıdıkları günün simgesel bayramı.
Dolayısıyla tüm dünyanın, 26 Nisan Dünya Fikri Mülkiyet günü kutlu olsun.
Neden 26 Nisan?
1880’lerden beri çeşitli anlaşmalarla şekillenen fikri mülkiyet kavramı ve üst kuruluşları, 26 Nisan 1970 yılında Birleşmiş Milletler’e bağlı 17 organizasyondan biri olan Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) çatısı altında birleşti.
WIPO üyesi ülkeler, 2000 yılında, fikri mülkiyetin günlük hayatlarımızdaki rolüne dair farkındalık yaratmak için bir Dünya Fikri Mülkiyet Günü belirlemeye ve dünya çapında toplumların gelişimine yenilikçiler ve sanatçılar tarafından yapılan katkıları kutlamaya karar verdiler. 26 Nisan seçildi çünkü bu, WIPO’nun kurulmasının 1970 yılında yürürlüğe girdiği tarihti. WIPO ve üye ülkeleri, 2001 yılında kuruluşundan bu yana her yıl 26 Nisan’da Dünya Fikri Mülkiyet Günü’nü kutladılar.
WIPO, fikri mülkiyetin rolünün ve değerinin geniş tabanlı bir anlayışa sahip olduğu bir fikri mülkiyet kültürünü tanıtmaya kendini adamıştır. Daha dengeli fikri mülkiyet sistemleri ve yapıları sayesinde, WIPO dünyadaki yaratıcıların kendi yaratımlarından ekonomik değer üretmelerine ve böylece hem kendi toplumlarının hem de dünyanın sosyal, kültürel ve ekonomik ilerlemelerine katkıda bulunmalarını amaçlamaktadır.
Böyle bir günün arifesinde, ülkemizin fikri mülkiyet açısından içinde bulunduğu duruma da kısaca bakmadan olmaz.
Ülkemizde sınaî mülkiyet alanındaki Avrupa ile benzer hukuki düzenlemeler, 1870’li yıllara kadar uzanmaktadır. 1871 tarihli “Eşya-i Ticariyeye Mahsus Alamet-i Farikalara Dair Nizamname” ve 1879 tarihli “İhtira Beratı Kanunu” marka ve patent konularında ülkemizdeki yasal korumanın temelini teşkil etmektedir. Bu düzenlemeler ile Türkiye, sınaî mülkiyet haklarında koruma sağlayan ülkeler arasında ilk sıralarda yer almaktadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında da sınaî mülkiyet haklarının korunmasına önem verilmiş ve “Sınaî Mülkiyetin Korunması için Uluslararası Bir Birlik Oluşturulması Hakkındaki Paris Sözleşmesi’ne 1925 yılında katılım sağlanmıştır.
1965 yılında 551 sayılı “Marka Kanunu”nun yürürlüğe girmesi ve 1976 yılında “Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) Kuruluş Anlaşması”na katılım, Türkiye’de sınaî mülkiyet hakları koruması alanındaki önemli adımlar arasında yer almıştır.
24 Haziran 1994 tarihinde, 544 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı, idari ve mali özerkliğe sahip Türk Patent Enstitüsü’nün (TPE) kurulması, sınaî mülkiyet hakları alanında bir dönüm noktası olmuştur. 544 Sayılı KHK’nın günümüz koşullarına uyumlu hale getirilmesi ve kanunlaştırılması amacıyla 19 Kasım 2003 tarihinde “5000 Sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” yürürlüğe girmiştir. 22 Aralık 2016 tarih ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile Kurumun adı, “Türk Patent ve Marka Kurumu”, kısa adı ise “TÜRKPATENT” olarak değiştirilmiştir.
10 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile fikri ve sınai mülkiyet hakları Kanun Hükmünde Kararname ile yönetilmekten kurtulmuş, konuya özel bir kanuna kavuşmuştur.
Şu net olarak söylenebilir. Ülkemiz sınai mülkiyet açısından yasal ve hukuki anlamda gelişmiş bir ülkenin sahip olduğu mevzuat ile (ufak tefek farklar olsa da) aynı düzenlemelere sahiptir.
Hak sahipliği açısından bakıldığında; Türkiye marka ve endüstriyel tasarım başvuru sayısı anlamında dünyanın önde gelen 10 ülkesinden biridir. Bu açıdan bakıldığında ilk sıralarda Çin, ABD, Japonya, Güney Kore ve AB’yi görmekteyiz.
Patent – faydalı model yani teknolojik gelişim açısından bakıldığında ise maalesef güzel ülkemiz sayısal anlamda çok gerilerde kalmaktadır. Liste marka / tasarım listesinden farklı değildir. Yine Çin, ABD ve Japonya liderliği sürdürmektedirler.
Ama asıl büyük fark; yapılan bu başvurularda elde edilen sonuçların, sosyo – kültürel ve ekonomik değer olarak ulaştığı noktada ortaya çıkmaktadır.
Tek cümle ile özetlemek gerekirse, 1980’lere kadar benzer ekonomik değerlere sahip olduğumuz Güney Kore’nin bugün 92,3 milyar $ değerinde markası varken, Türkiye’nin milyar $ marka değerine ulaşan herhangi bir markası yoktur.
Yine de enseyi karartmadan çalışmalı, fikri mülkiyeti daha fazla önemsemeli ve içinde bulunduğumuz çağın hakim gücünün kol gücü değil beyin gücü olduğunu unutmamalıyız.
İyi bayramlar dileriz.