İnsan bazen merak ediyor basit bir kelime ya da şekil mi bu kadar büyük bir farkı yaratan ve bunca bütçeyi oluşturan, kimilerine göre de hayatımızı yöneten şey? Markadan bahsediyorum.
Bazılarının anlamı bile olmayan türlü türlü renklerde olabilen, tabelalarda, ambalajlarda, girdiğimiz sitede çıkan reklamlarda gördüğümüz markalardan bahsediyorum.
Mesela hiç düşündünüz mü ben neden bu şampuanı alıyorum veya neden bu peyniri yiyorum? Veya neden parayı toparladığımda şu arabayı alacağım diyoruz? Neden mesela A değil de B olanı istiyor, alıyoruz.
Mesela piyasadaki tüm beyaz peynirleri yedik de tadından, dayanıklılığından, kıvamından ya da ne bileyim beyazının tonundan dolayı mı A değil de B olanı alıyoruz ?
Üstünde yazan basit bir kelime ya da şekilden dolayı mı yapıyoruz bunu? Yoksa bu kelime bize bir şeyler söylüyor, bir şeyler vadediyor da onun için mi hep aynı markayı alıyoruz sürekli ?
Özetle bu marka nasıl bir şey? Fil mi timsah mı acaba?
“Bas logoyu göbeğe bi tık da büyüt gelsinle” olacak şey mi? Yoksa domino taşı gibi düşmesin diye, markanın arkasına bir şeyler dizmek mi gerekiyor ?
Bence bu topraklardan marka çıkmamasının sebebi bence bu işte. Sabrımız yok ve markayı sadece satış-pazarlama disiplinine ait orada yapılacak çalışma ile ilerletilebilecek bir konu sanıyoruz.
Oysa marka, bir işletmenin tüm süreçlerinin belli bir amaç doğrultusunda yürütülmesi sonucu ortaya çıkabilen bir kavram bana göre. Bir departmanın ya da bir kişinin iyi çalışması; sadece çok karlı olmak, çok ciro üretmekle ilgili bir konu değil.
Talep fazlasını yönetemeyen, kaliteden ödün vermek zorunda kalan ve bu şekilde batan firmalar da oldu ülkemizde.
Bence marka, hedef kitlesine (çok büyük olmasına gerek yok) bir söz vermeli, bütün sürecini ve kaynaklarını da bu sözü yerine getirmek için kullanmalı.
Bu söz bir hayat tarzı da olabilir (Harley Davidson – Özgürlük) fiyatla da ilgili olabilir (daha ucuzunu bulursanız, getirin şunu yapıcaz.. ) teslim tarihi ya da şekli ile ilgili olabilir (Türkiye’nin her yerine 2 günde…), hizmetin sunum biçimi öne çıkabilir ya da ödeme koşullarıdır müşteriye verilen söz. Ne olduğu çok önemli değil.
Hedef kitlede bir karşılık yaratabilmesi ve sürdürülebilir olmasıdır önemli olan.
Bu da ciddi bir sabır, çalışma ve en önemlisi sürekli kendini test etme, yeniden bıkmadan süreci kontrol edip iyileştirme ile gerçekleşebilir.
Bu problemi böyle çözdük deyip o çözümü 10 sene boyunca geliştirmezseniz, çakılacağınız konusunda garanti verebilirim. Çünkü hedef kitleniz de sürekli değişen ve genellikle gelişen bir canlıdan oluşuyor.
Size göre başarıya ulaşan bütün markalara dikkatlice yakından bakın. Vaatlerini ya da size verdikleri sözleri diyelim anlaşılır biçimde yalın ve sürekli tekrar etmek üzerine kurulu bir iletişim içinde olduklarını göreceksiniz.
Bu markaların hepsinin ortak noktası bizde böyle beğenmediysen yandakine git sonucuna varan işlerden uzak durmaları olduğunu göreceksiniz. Belki %100 yapılamaz ama müşteriye doğru değil, müşteri mutluluğu adına kendi karına doğru esneyen markaların daha fazla müşteri kazandığını göreceksiniz.
Bütün bu anlatmaya çalıştığım soyut çabanın bir bütün halinde sembolleştiği bayrak da markadır.
Bu kadar önemli bir unsuru da tescille korumadan sürdüremeyeceğinizi size garanti ederim. Tescillemesek ne olur sorusuna da şöyle cevap verelim. Tescilsiz bir marka ile başarı kazanmanız halinde taklitleriniz oluşmaya başlar ve yasal olarak yapabileceklerinizin sınırı çok dardır.
Oysa markanız tescilli olursa taklitçiye ihtar göndermekten dava açmaya kadar yasal mevzuattan kaynaklanan her hakkınızı kullanma şansınız olur.
Çok göz ardı edilen konulardan biri de taklit markalı ürünü sadece satan değil; depolayan, aracılık eden, ithalat ya da ihracat yapan herkes de yasal olarak suç işlemektedir. Ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. Maddesine göre bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile yargılanabilmektedir.