Marka, temelde ürünün tüketiciye kendini ifade ediş biçimidir. Markanın kendini ifade ederken kullanacağı en etkin silahlardan biri kalitedir. Ama kalite, tek başına yeterli değildir.
Tüketicinin sizi bir marka olarak görebilmesi için, aranızda imzaladığınız sözleşmenin şartlarını yerine getirmeniz gerekir. Bu sözleşmeyi imzalamak için de rakiplerinizden temel farklarla ayrılmanız gerekir ki, tüketici sizi onlarca ürün arasında fark edebilsin. Belki de markayı marka yapan asıl unsur, fark yaratabilmenizdir. Hedef kitle seçimi fark yaratma konusunda oldukça belirleyici bir unsurdur. Unutulmaması gereken, bir ürünü bütün insanlara satamayacağınızdır. Ama çoğu insanda satın alma güdüsü oluşturabilirsiniz.
Marka olmak ve ürününüzü bu strateji ile üretip, pazarda satma isteği elbette fason üretim ya da ben satarım, gerisi beni ilgilendirmez anlayışından çok daha zor bir süreçtir. Planlama ve strateji geliştirme belli süreler sizin rahatınızı bozabilir, hatta bazı durumlarda yüksek maliyetlere katlanmanıza sebep olabilir. Ama markalaşma süreci tamamlandıktan sonra, istenilen seviyeye ulaşmak için harcanan tüm diğer çabalara değmektedir.
Markanızı seçtiğinizde (hangi sektör olursa olsun) en önemli sorun, “markanızın korunması”dır. Bu sorun bundan sonra marka kimliği kazanmanız için harcayacağınız çabaların boşa gitmemesi için atılması gereken ilk ve en önemli adımdır. Düşünün markanızı seçmişsiniz, ambalajlara etiketlere markanızı basmışsınız, gerekli reklam malzemelerinin tümünü oluşturmuşsunuz. Ama o da ne? Birden mallarınız taklit damgası yiyor ve toplatılıyor. Onca emeğiniz, onca çabanız markanızı tescil ettirmediğiniz, gerekli araştırmaları yaptırmadığınız için bir anda ellerinizin arasından uçup gidiyor.
Aslında bir süredir kullanmakta olduğunuz markanız başka bir firma tarafından tescil ettirilmiş. Marka tescil sürecinde göze almak istemediğiniz harcamalar ya da bu süreçten hiç haberdar olmadığınız için karşılaşacağınız sonuçların maliyeti gerçekten çok yüksektir. Markalar rekabetle yok olmaz, aksine daha çok güçlenirler. Asıl olan markanın kendi kendini yok etmesidir ki, bu da en acısıdır. Siz markanızı tescil ettirmediniz, belirli bir süre kullandınız. İşleriniz de gayet iyi gidiyor. Ama markanızın süresi doldu ve mallarınız, başka bir firma tarafından tescilli olarak kullanılan marka tarafından toplatıldı. Markanız kendisini imha etti. Sanırım en acısı da budur. Çünkü işe başlamadan bir araştırma yapılsaydı, böyle bir markanın varlığından haberdar olunup herhangi bir maliyet altına girilmeden farklı bir marka bulma ve ya farklı bir strateji geliştirme yoluna gidilebilirdi. Böylece maliyetler azaltılır ve bu şekilde kötü sürprizlerle de karşılaşmanız engellenirdi. Markanız yerel pazarda gayet iyi satışlar yakalamış, ürününüz kalite ve fiyat olarak tüketiciler tarafından benimsenmiş, yani her şey firma için mükemmel gözükürken markanızın “dertsiz başına dert açma” sı gerçekten kabul edilmesi zor bir planlama hatasıdır.