An itibariyle açıklanan resmi verilere göre yıllık enflasyon %21,31 ve 1 Amerikan Doları = 13,70 TL. Kurdaki artış miktarı son bir ay içinde %45’i geçmiş durumda.
Bazı ekonomik ve finansal verilerle girdik ama bu bir ekonomi yazısı değil, bir sınai mülkiyet hatta bir marka yazısıdır. Bu türden yüksek enflasyon yaşanan, dolayısıyla da kurun hızlı şekilde yükseldiği dönemlerde mal ve hizmete ulaşmak zorlaşır.
Mal ve hizmeti üretmek de çok zorlaşır, üretilen mal ve hizmeti tüketmek de zorlaşır. Üreten, sattığı malın yerine koyacağı mal için yeni hammadde, aramalı vs. gibi tedarik unsurlarını alırken ve sonrasında fiyatlarken zorlanır. Tüketen de elindeki para değerini kaybettiği için (Dolarla maaş alıyorsa sorun yok tabi😊) mal ya da hizmeti alırken zorlanır. Ve bilir ki, bir sonraki alışverişi daha da pahalı ve zor olacaktır kendisi için.
Tam da bu noktada Adam Smith’in meşhur görünmez eline benzer bir el belli bir tepe noktasında şartlar olgunlaştığında, tüketicilerin ulaşmakta zorlandığı ürünleri ya da benzerlerini çeşitli yöntemlerle önlerine getirmeye başlarlar.
Daha kapalı ekonomik şartlarla yaşadığımız 80’lerde özellikle sigarada yaşanan bir durum bu. Muhtelif nedenlerle piyasada sigaraya ulaşılamadığında özellikle İran – Irak – Suriye üzerinden ülkemize giren çok sayıda kaçak sigara ele geçirilirdi.
Şimdilerde vergi oranlarının yüksekliği nedeniyle özellikle alkolü içeceklerde yaşanan kaçak üretim sonucu hayatını kaybeden ya da çeşitli organlarında hasar oluşan vatandaşlarımızı zaman zaman haber bültenlerinde görüyoruz.
İşte böyle zorlu zamanlarda marka isimli kahraman hem pazarlama açısından hem de sınai mülkiyet açısından pelerinini giyerek tam da aksiyonun merkezine oturur.
Pazarlama açısından marka taşıdığı vaat ve tüketicisine olan sorumluluğu gerekçesi ile üzerinde bulunduğu mal ya da hizmetin içeriği konusunda bir garantidir.
Sınai mülkiyet açısından ise, hem bir kalkan hem de kaçak mal – hizmet üreticilerine karşı bir saldırı aracıdır. Tabii tescilli olması koşuluyla…
Savunma açısından markanın şöyle bir işlevi oluşur. Bu tür zor zamanlarda çok tüketilen ürünlerin taklitleri sıklıkla piyasaya sürülmeye başlar. Bu noktada piyasadaki taklit ya da sahte ürünlere karşı marka, sahibine yasal bir koruma sağlar. Çünkü büyük çoğunlukla bu sahte ya da kaçak ürünlerin markaları asıl markaya benzerlikleri nedeniyle tüketiciyi yanıltır. Ürünlerin içeriği açısından bakıldığında da bu tür ürünlerin çoğunlukla taklidi durumunda oldukları ürüne göre daha düşük kalitede ya da benzer isimle ama farklı bir şey oldukları görülmektedir.
Somut bir örnek vermek gerekirse, “Ülker” çikolatalı gofret ve farazi taklidi “Ülken” çikolatalı gofret kağıt üzerinde birer gofrettit ve ürün olarak aynıdır. Ama kullanılan ürünlerin kalitesi, çikolata yoğunluğu ya da fındık miktarı vs. kesinlikle farklı olacaktır. Markalardaki benzerlik durumu zaten başlı başına bir sınai mülkiyet davası konusudur.
Markanın bir saldırı aracı olma meselesi de aslında savunmadaki katkısından gelmektedir. Peşinen tescilli ve piyasada görünür olmanın oluşturacağı baskı bir yana, taklitçi ve sahtekarlar için ekstra bir yasal problemi meydana getirmek için eldeki en önemli araçtır.
Mesela bu türden sahtekarlık ve taklitçilik durumlarına uygun olarak yasalarımızda ne gibi cezai yaptırımlar var, buna da bakalım.
6769 Sayılı sınai mülkiyet kanununun 29 ve 30’uncu maddeleri bu cezaları düzenlemektedir.
Kanunun ilgili maddeleri öncelikle marka hakkına tecavüzü tanımlar. Bu tanımlara ilişkin olarak verilecek cezaları da belirtir. Farklı durumlar için farklı cezalar olmakla birlikte cezalar arasında; bir yıldan dört yıla kadar hapis ve 5 bin günden 20 bin güne kadar adli para cezaları söz konusudur. Taklit ya da sahte malların meydana getirdiği zararlarla ilgili olarak hak sahibi ayrıca tazminat hakkına da sahiptir.
Kanunun tamamına linke tıklayarak ulaşabilirsiniz.