Pek çok dizi ya da filmde görmüşsünüzdür ve sizin de zaman zaman eleştirilerinize maruz kalmıştır. Bazı karakterler vardır 150 bölüm boyunca şeytani derecede kötüdür ya da bir melek kadar iyidir, bir tane kusur bulamazsınız.
Oysa gerçek hayat farklıdır… Bir insan hem iyi hem de kötü şeyler yapabilir. Bir tarafta acımasız bir patronken, bir tarafta dünyanın en iyi babası ya da annesidir.
Galiba markalar da dizi karakteri gibi hep sadece iyi olmak istiyorlar ama hayatın bir parçası oldukları için de bazen iyiler bazen kötü.
Bu sefer üzerinde çok tartışma olan, ürünlerinin tasarımları nedeniyle çok da eleştiri alan bir markanın çok başarılı bir işini konuşalım dedik. Yiğidi öldür ama hakkını ver düsturu doğrultusunda alkışlarımız Barbie’ye gidiyor.
Evet evet şu oyuncak bebek Barbie’den bahsediyoruz. Pek çok platformda, ürettiği oyuncak bebeklerin sürekli beyaz ten, zenginlik, lüks kıyafet ve aksesuar, kusursuzluk, sarışınlık, şatafat, zayıflık gibi kavramları yücelttiği ve çocukların küçük yaştan itibaren insanlara dair belirli bir bilinci edinmelerine yol açtığı için suçlanan Barbie’den bahsediyoruz.
Aslında epeydir bu algının dışına çıkmak için çabalıyordu Barbie ve çok da yol almıştı. Ama bu son hareketleri -futbol terimi ile söyleyelim – 90’dan gol oldu bizce.
Hakikaten ağlamıyoruz, gözümüze tasarım kaçtı ve çok duygulandık.
Pek çok insan için tasarım demek daha güzel, daha albenili ürün demek. Oysa tasarım o kadar güçlü bir araç ki; bazen fonksiyonelliği ile akıllara durgunluk verirken, bu örnekte olduğu gibi kalbe dokunan hatta daha da ileri gidip hayata bakış açınızı gösteren bir olguya dönüşüyor.
Nedir mesele derseniz, kısaca şöyle:
Önyargılar nedeniyle kendi potansiyelinin farkında olmayan kız çocukları için çeşitli ülkelerde başarılı kadınları rol model olarak seçen Barbie, Türkiye’den rol model olarak 17 yaşındaki yüzücü Sümeyye Boyacı’yı seçti.
Kadınlar günü vesilesiyle yapılan bir PR çalışması vs denebilir ama ne olursa olsun kabul etmek lazım, çok güzel hareketler bunlar ve umuyoruz devam eder.
Çeşitli sebeplerle toplumda dışlanan, eşit muamele görmeyen, kenara atılan dezavantajlı kişi – grupların varlığının kabul edilmesi ve farkındalığın yaratılması çok kıymetli. Özellikle çocukların erken yaşlarda iyinin, doğrunun tek olmadığını; kabul edilmek için genele uymak zorunda olmadıklarını görmeleri çok önemli.