The Telegraph gazetesi, “Think Ahead” stratejisi çerçevesinde gazetecilikte kelime seçiminin bile ne denli önemli olduğunu vurgulayan bir bütünleşik kampanya yarattı. Kampanya kapsamında hazırlanan 40 saniyelik reklam filmi de Game Of Thrones dizisinin 7. Sezon finalinde gösterime girdi.
Bu 40 saniyelik film, görenin anında tanıyacağı simgeleşmiş anların görüntülerinden oluşuyor. Martin Luther King’in “I have a dream” konuşması, Neil Armstrong’un yürüyüşü gibi tarihin çok bilinen anlarının yanı sıra terör olayları, Brexit gibi daha bugüne dair anlar da var.
Bu film bana yeniden kelimelerin gücünü, her kelimenin marka olarak tescil edilebileceğini (marka olma kriterlerini karşıladığı sürece tabii) ama her tescilli markanın neden bildiğimiz anlamda “marka” olamadığını ve markalaşamadığını düşündürdü.
Hiçbir girişimci batmak ya da başarısız olmak için bir işe girmez. Elbette ki her çaptaki girişimin amacı başarılı olmaktır.
Neden bazıları çok başarılı olurken bazıları da silinip gidiyor? Daha bu sabah bir toplantıda İstanbul’da bu yıl 50.000 civarı işletmenin kurulduğu ve yıl bitmeden de 10.000’den fazlasının kapandığını duydum. Ekonomi ve istihdam açısından çok üzüntü verici. Bu boyutu da konuşmak lazım ama biz daha çok işin sürdürülebilirliği ve markalaşma kısmındayız.
Buraya bir parantez açıp ülkelerin ekonomik büyüklük ve sistemlerine dair tespitleri, bu sistemlerin girişimcilere sağladığı destek ve köstekleri, sermaye birikimleri ve bunların girişimciye sunum şekli ve oranlarını da bir kenara bırakıyorum. Çok önemli parametreler biliyorum, ama başka bir uzmanlık konusu.
Dediğim gibi biz markalaşma ve sürdürülebilirlik kısmındayız. Geçen hafta şirketimizin kurucu ortağına “Biz pahalı mıyız?” diye sordum. (Yılda 2 kere piyasa dinamiklerini test etmek için bu ve benzeri soruları, patronlara soruyorum) Bana çok düşündürücü bir cevap verdi.
“Biz işimizi belli bir kalite ve standartta yapıyoruz ve bunu geliştirmeye odaklı çalışıyoruz. Ve amacımız da çok yoğun bir rekabetin yaşandığı sektörümüzde geçen 10 yılı, 20’ye 30’a götürmek. Bunu sağlamak için de, işi sadece ayakta tutmak istesek yapmamamız gereken bazı yatırımları yapıyoruz. Bunlar bizim müşteri için değer yaratabilmemizi sağlıyor, bizi sürekli kılıyor ve evet bunların da bir bedeli var. Bu açıdan bakarsan hayır pahalı değiliz, sadece bunu iyi anlatmamız lazım“ dedi.
Biz ülke olarak çok ciddi bir üretim kapasitesi ve becerisine sahibiz. Ancak bizim girişimci olarak beceremediğimiz şey değer yaratmak. En basit örneğini söyleyeyim eminim siz de dikkat etmişsinizdir. Bir sokak ya da mahallede bir (Ör: Pastane) işletme tutunabildiyse, 50 metre yanına bir tane daha açılır mutlaka. Tabii bir sene geçmeden de kapanır maalesef.
Benim evimin olduğu yere pergelin bir ucunu koyun, ve 500 metrelik bir daire çizin. Bu daire içinde 4 tane büyük market markasının hatırı sayılır metrekareler üzerinde kurulu dükkanı var. Ve inatla 2 tane daha adı market olan ve aynı ürünleri satan girişimci dükkan açtı. Üzülerek kapanacakları zamanı bekliyorum, bence neredeyse kesin gibi başarısız olmaları. Mesela biri bile sadece organik ya da sadece coğrafi işaret özelliği taşıyan yöresel ürünlerin satışını yapabileceği bir yer açmayı düşünmedi.
Şimdi bu iki girişimci, dünyanın en güzel markasını bulup Chermayeff’ e de logoyu tasarlatsalar gene batacaklar gene batacaklar. Sadece zaman ve öz sermaye meselesi.
Eğer bir patentli ürün sahibi değilseniz 1-2 yıl içinde çok başarılı olmayı beklemeyin bence. Önemli olan 2 yılda %300 büyümek değil bence. (Başıma geldi oradan biliyorum, biz de bunu yapıp battık ortağımla birlikte 😊)
Sanki işin sırrı kontrol edilebilir bir dikey büyüme, bununla orantılı bir yatay büyüme yani süreklilik sağlamak. Yatay büyümeden kastım, uzmanlaşma ve sık sık müşteri bizi neden tercih etsin sorusuna “daha ucuz olduğumuz için” cevabı dışında tatmin edici cevaplar bulmak.
Yine kendi hayatımda test ederek öğrendiğim bir gerçeği paylaşayım.
Her zaman sizden daha ucuza satan biri olacak!
Herkesten daha ucuz olmak, sürdürülebilir bir rekabet avantajı değildir. Benim naçizane tavsiyem enerjinizin büyük kısmını müşteri için değer yaratacak bir yol bulmaya ayırın. Hele ki o bulduğunuz yol da tescille korunuyorsa, -büyük bir finansal hata yapmazsanız- inanın sırtınız yere gelmez.