Tam Girişiyordum, Ayağım Taşa Takıldı…

İletişim araçlarının ve sosyal medyanın sağladığı imkanlar yeryüzünde herkesin etkileşim imkanını sınırsız hale getirdi. İletişim bilimci Marshall Mcluhan’ın ilk kez dillendirdiği dünya global bir köy olacak tezini halen yaşar haldeyiz.

Sadece mal ve hizmetler değil kavramlar da sınırsız biçimde coğrafya değiştiriyor, hayatımızın ortasına oturuveriyor. Özellikle gençler birbirleri ile kurdukları etkileşimin sonucu olarak, yaşadıkları ülkenin teknik ya da kültürel alt yapısından bağımsız biçimde kavram dalgasına maruz kalıyorlar.

Çoğunlukla da kültür ve kavram ihracını mal ve hizmet ihracı kadar önemseyen batı toplumlarında ortaya çıkan ve dünyanın diğer bölgelerine dağılan düşünceler bunlar.

Start Up, girişim, girişimci gibi kavramlar da bu şekilde son 10 yıldan beri sıklıkla duymaya başladığımız kavramlar haline geldi.

Eğitim hayatlarında başarısız olmuş bazı süper girişimcilerle ilgili hikayelerle de birleşince, gençlerde bir girişimci olalım hevesi yayılmış durumda.

Kesinlikle eleştirmiyorum, aksine toplumu ilerletenlerin de bu öncüler olduğuna sonuna kadar inanıyorum. Benim vurgulamak istediğim konu, girişimcilik atmosferi bizim ülkemizde her unsuru ile oksijen üretebilir durumda mı?

Bir fikre tutunup “girişmek” isteyen gençler kendilerini nelerin beklediğine yeterince hakimler mi? Mesela meşhur “evlerinin garajlarında ilk bilgisayarlarını ve/veya yazılımlarını üretip sattılar” gibi bir hikaye bizde gerçekleşebilir mi?

Vergi dairesinden denetlemeye gelindiğinde! Bill Gates garajda ağırlamış mıdır müfettişleri ?

Mesela biz girişimciler! (hatta halen “girişmiş” olan kobiler de ) karışık finansal prosesler konusunda son derece uzman hatta kurt seviyesinde olan finansçılar karşısında aslında yalnız mıyız?

Mesela Almanya’da 10 kişilik bir cafe açmak istediğinizde banka kredi için mutlaka ev ya da araba teminatı istiyor mudur sizden? Ya da bir imalathanenin müşterisinin çekleri yazıldığında, İsveç’te finans kurumları imalathanenin sahibinden o firmaya ait olan ve çeşitli yollarla nakte çevirdiği tüm çekleri 1 defada tahsil etmek üzere kapısına dayanabiliyorlar mıdır?

Girişimcilik ekosisteminin ülkemizde üretebildiği teşvik sistemleri “sen harcamanı yap koçum, ürünü ortaya çıkart, biz de bir ara %60’a -70’e kadar sana destek oluruz tabii kdv hariç” menüsünün dışına çıkamaz mı?

Çok iyi bir fikrim var diyen delikanlı ya da kız kardeşimizin bir şirket nasıl kurulur, mesela 1 yıl içinde -ne yaptığından bağımsız- 3 kişinin sigortalı çalıştığı ofisin standart giderleri ne kadardır vs. gibi bilgilere ulaşabileceği kaynaklar mevcut mu ?

Bir fikir projeye nasıl dönüşür, proje nasıl geliştirilir, yatırımcı nasıl bulunur vs. gibi temel desteklere girmiyorum bile. Ama haklarını yemeyeyim bu kısımla ilgili çaba sarfeden E Tohum gibi pek çok girişim var. Tahmin edebileceğiniz gibi onlarda dikenli telleri aşarak gelen girişimciler.

Bunları yazma sebebim, gerçekten bir şeyler yapma kapasitesi olan genç girişimcilerin önündeki molozları yeterince temizleyebiliyor muyuz ? Sorusunu bir kez daha akla getirmek.

Girişimcilerin dikkatlerinin ve çabalarının % 90’ını sadece fikirlerini hayata geçirme konusuna verebilmelerini sağlayabiliyor muyuz?

Çünkü bir çoğu ile piyasada karşılaştığımız buluşçu, tasarımcı, girişimci son derece kırılgandır. Özenle korunması gerekir. Elimde bir araştırma sonucu yok ama, tahminen girişimci adaylarının %99’unun bir defa başarısız olduktan sonra tekrar denemek konusunda son derece çekingen kaldığına eminim.

Önünde bunca engel varken başka türlü olması da mümkün mü?

 

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Facebook

LinkedId