Marka tescili için başvuruda bulunurken gerektiği kadar önemsenmediğini düşündüğümüz bir konu da tescil yapılacak sınıfın belirlenmesidir. Oysa sınıf seçimi en az ön araştırma kadar önemli bir konu.
Önce marka tescilinde sınıf kavramı nedir onu açıklayalım.
Markaların tescili amacıyla malların ve hizmetlerin uluslararası sınıflandırması” ya da kısaca “Nice Sınıflandırması” olarak anılan sınıflandırma, 1957 yılında uygulamaya konulan ve son halini 1979 tarihli Cenevre değişikliğinde alan Nice Anlaşması’yla oluşturulmuştur. Nice sınıflandırması markaların tescili, incelenmesi, yayını ve ilgili diğer aşamalarda malların ve hizmetlerin tasnif edilmemesinden doğan sorunların önüne geçmek amacıyla tasarlanmış ve anlaşmanın getirdiği sistemle var olan
karışıklıkların giderilmesi ve uluslararası boyutta standart bir sınıflandırma sistemi uygulanması amaçlanmıştır. Dünya fikri mülkiyet örgütü WIPO öncülüğünde de modern hayatın getirdiği değişiklikler ve yeni düzenlemeler de zaman içinde bu sınıfların tanım ve içeriklerinde de değişiklikler yapılmaktadır.
Nice sınıflandırması markaların tescili amacıyla malları ve hizmetleri 45 ana sınıfta toplamıştır. (Sınıfların detaylarını görmek için buraya tıklayabilirsiniz. ) Bu sınıfların ilk 35 tanesi ticaret, son 10 tanesi de hizmetle ilgili faaliyet alanlarında mal ve hizmetleri birbirinden ayırmaktadır.
Özellikle spesifik olarak bir ürün için (Ör: Biskrem bisküvi, Clear şampuan ya da Clio araba vb. ) değil de birden fazla alanda faaliyet gösterecek firma için aranan markalarda doğru sınıf seçimi hayati bir konudur.
Tescil başvurusu yapılacak sınıfın belirlenmesi noktasında temelde 2 yöntem izlenebilir. Birinci yöntem de firma halen hangi faaliyet alanında bulunuyorsa o konuyu içeren sınıfta başvuru yapar.
İkinci yöntemde firma halen faaliyetini sürdürdüğü alan dışında, gelecekte var olmak istediği alanları da tescil sırasında sınıf seçimi olarak kullanır.
İlk başvuru anında bir çok firma, başvuru harçları arttığı için “gelecekte girmeyi planladığınız alanlar varsa o sınıflarda da başvuru yapalım” şeklindeki uyarımızı görmezden geliyor. Sadece harç miktarı değil biraz önünü görememe çekingenliği biraz da iş planından yoksun olarak hareket etmekten, geleceğe dair hayal kurma eksikliğinden kaynaklanıyor.
Burada iğneyi de kendimize batırıp tabii ki şunu da belirtmek lazım. Marka tescili konusunda faaliyet gösteren (ya da gösterdiğini iddia eden) bazı kişi ve kurumlar hizmet verdikleri müşterilerinden daha fazla “ciro” elde edebilmek adına gerçekten o firma için gerekli olmayan sınıfları da tescil sırasında eklemeye çalışıyorlar.
Peki ilerde var olmak istediğimiz alana ait sınıfta tescil yapmazsak ne olur?
En basitinden mesela 2 yıl sonra zamanı geldiğinde istediğiniz sınıfta, sizin markanızın tesciline engel olacak derecede benzer hatta bire bir bir marka tescil edilmiş olabilir. Bu durumda sadece tescil mekanizmasının size sağlayacağı araçlarla çözüm üretme şansınız kalmaz. Sonucu net olmayan uzun ve pahalı dava süreçleri yaşamak zorunda kalırsınız.
Başka bir senaryo da sizin gerek ticari gerekse de marka bilinirliği açısından iyi gittiğinizi ve yakında x alanına da gireceğinizi ön gören bir rakibiniz markanızı (ya da çok benzerini) girmeyi düşündüğünüz alanda sizden önce tescil altına alabilir. Böylece sizin oluşturduğunuz marka bilinirliğinden rahatça faydalanabilir.
Her iki durumda da çok büyük ihtimalle sıfırdan markalar bulup, yine iletişim, pazarlama, tutundurma vb. süreçleri sıfırdan başlayarak yaşamanız gerekecektir.
Danışmanlık hizmeti veren bir kurum olarak tavsiyemiz, marka tescili yapmadan önce danışmanlarınızla iş planlarınızı detaylı bir şekilde konuşmanız ve sınai mülkiyet konusunun da en az kiralayacağınız dükkanın lokasyonu kadar önemli ve geleceğe yapılmış ciddi bir yatırım olarak görmenizdir.